TR   EN
Anasayfa     

Blog

Kebrene - KebrenBir zamanlar Skebsis şehri ile düşman Kebren şehri, yine bölgenin yani dağlık Troya bölgesinin önemli şehirlerinden birisidir.
İlçenin 14 km güneyinde, Çaldağ ve Akpınar köylerinin arasındaki, 638 metre yükseklikteki Fuğla ve Bakacak tepeleri arasında kalan bölgede kurulmuştur.

İda dağına en yakın kentlerden birisidir. Bayramiç ve Ezine ovalarına hakim konumdadır. İda dağının güney yamaçlarındaki antik kentlerle bağlantıyı sağlayan antik yolların üzerindedir.

Şehrin ismi, Skepsisli Demotrios’tan alıntı yapan Strabon’a göre: Priamos’un gayri meşru oğlu Kebriones’den gelmektedir.

Kebrene ismi Luwi ve ardılı Anadolu dillerinde türetilmiş “Kebrana” dır. “Güzel-kutlu” öğeleriyle türetilmiştir ve tam bir Anadolu kent ismi özelliği taşımaktadır. Şehrin ismi incelendiğinde ayrıca “gür su-bol su” anlamı da anlaşılır.

Araştırmacı Leaf, yaptığı araştırmada, kentin çevresinin beş kapılı bir sur ile çevrelendiğini belirtmektedir. Sur uzunluğunun yaklaşık 5 kilometre civarında ve yüksekliğinin ise 3 metre civarında olduğunu aktarır. Ancak bu 5 kapıdan sadece 3 kapının muhtemel yeri belirlenmiştir.

Sur duvarı: Çaldağ ve Fuğla tepelerini kapsayacak şekilde, dairesel bir forma sahiptir. Ancak günümüzde bu sur duvarlarından sadece küçük bir bölümü, Çaldağ köyünde bir evin bahçesinde görülebilir.

Fuğla tepenin güneybatısında, kentin mezarlık alanı bulunmaktadır.

Yine araştırmacı Cook: kentte yaptığı araştırmalarda gri seramiklerin varlığını belirtmiştir. Kentin birçok yerinden toplanan parçalar arasından 7’nci yüzyıla ait dinos ve çeşitli kase parçaları bulunmuştur. Buluntular arasında, MÖ 2 binlere giden kulp parçaları ve içki kapları da bulunmaktadır. Tüm araştırma sonuçlarına göre, MÖ 2 binden, Bizans dönemine kadar kentte bir yerleşim olduğu kanıtlanmıştır.

Gümüş madeni ve hayvancılıkla zenginleşen kent, bölgenin ilk sikke basan kentlerindendir. Ayrıca şehirde yüncülükte de ilerleme görülür ve bu durum sikkelerin üstünde bulunan “koç başı” temasıyla doğrulanır.

Çünkü: sikkelerin ön yüzünde: Apollon başı, arka yüzünde ise koç başı bulunur. (Kebren şehrinde bulunan sikkelerden oluşan bir koleksiyon, günümüzde “Londra British Museum’da sergileniyor.)

Kent: Pionia, Gargara, Antandros (Günümüz: Edremit körfezi civarı), Assos ve Lamponya’ya (Günümüz: Ayvacık yakınları) giden antik yollar üzerinde konumlanmıştır.

Xenephon, Strabon isimli tarihçi yazarlar, kentin isminden bahsederken Kebrene’nin Skepsis ile Skamandras (Kara Menderes Nehri) arasında bir yer olduğunu söylerler.

Kuruluşu MÖ 7’nci yüzyıla dayanır. Bu dönemde Lidyalılar bölgede egemenlik kurarlar.

MÖ 6’ncı yüzyıldan itibaren Anadolu’da görülen Pers etkisi, Kebren şehrinde de zaman zaman etkisini gösterir.

Kent MÖ 435 yılından itibaren bağımsız bir devlet statüsüyle Antika Delos Deniz birliğine üye olur. Perslerin yeniden güçlenmesiyle, MÖ 5’nci yüzyıl sonlarında, kent yeniden Pers egemenliğine girer. Persler, bölgeye Dardanoslu Zenin’i vali olarak görevlendirirler. Daha sonra ise, karısı Mania, Kebren şehrinin de dahil olduğu bölgeyi MÖ 4’ncü yüzyılın başına kadar yönetir. (Kraliçe Mania’nın ismi Skepsis şehrinde de geçer.)

Ancak Mania’nın öldürülmesi sonucu bölgede hissedilen yönetimsel boşluğu fırsat bilen Spartalı Komutan Derklides, kenti kuşatır ve Kebrenliler, Spartalıları Perslilere tercih ettikleri için direnmeden kentin kapılarını açarlar.

Büyük İskender’in komutanlarından Antigonos, Kebrenlileri zorunlu göçe mecbur eder, MÖ 310 yılından itibaren yaklaşık on yıl boyunca, Alexandria Truva şehrinde yaşamaya mecbur edilirler.

Antik kaynaklar, Antigonos’un ölümünün ardından zorunlu yer değiştirme hareketi biter ve Kebrenliler ile Skepsisliler, kendi şehirlerine geri dönerler.

MÖ 281 yılında, Seleukos hanedanının başı I. Antiokhos’un izni ile Kebren şehri yeniden kurulur.

1882 yılında Troya şehrini kazıp çıkan hazineleri yağmalayan Heinrich Schliemann burayı kazmış ve bazı gümüş kalıntılar çıkarmıştır.

Günümüzde burayı ziyaret ederseniz: Fuğla tepe üzerinde, ana kayaya oyulmuş sarnıç ve bu yapıya ait yoğun kiremit parçaları görebilirsiniz. Ayrıca, oldukça büyük bir alana yapılmış kentin kalıntıları arasında: tepe üstü düzlüğünde temel izleri, yer yer çevreye yayılmış işlenmiş taşlar, doruk düzlüğünde bol keramik kırıkları bulunuyor. Çaldağ üzerindeki kalıntılar, diğer tepeye göre daha yoğundur.

Özellikle Çaldağ köyünde bir evin bahçesindeki sur duvarı kalıntılarını görmelisiniz.